Los Angeles’da Özgür Ruhlu Bir Ev

10 Ekim 2022

Emma Chamberlain’in Los Angeles’daki evinin tasarımı, eğlenceli kişiliğine özgü nitelikleri yansıtıyor.

The New York Times’ın “YouTube’un en komik insanı” ve “online video dünyasını değiştirebilecek biri” olarak tanımladığı Emma Chamberlain, kendisi hakkında söylenen övgüleri boşa çıkarmayarak başarılarla dolu bir kariyer hayatı geçiriyor. 21 yaşındaki Chamberlain, listelerden düşmeyen “Anything Goes” isimli podcast’ini başarıyla yürütürken aynı zamanda Chamberlain Coffee isimli kahve markasını da kuruyor. 


Kendisini tanımlamak için kullanabileceğimiz komik, orijinal, ve samimi gibi sıfatları Emma’nın Los Angeles’taki evi için de söylemek mümkün. Ashley Drost ve Proem Studio'dan Marie Trohman ile iş birliği içinde tasarlanan evinde, yaşayanların rahatını düşünen mobilya ve aksesuarlar göze çarpıyor.




Evin kendisi de hazırlık aşamasında tasarımcılara oldukça fazla ilham veriyor. 1955 yılında inşa edilmiş ve sedir zona ile kaplanmış yapı, Kuzey Kaliforniya hippi modern ve Topanga Kanyonu Birkenstock boheminin bir melezi gibi görünüyor ve kirişli tavanların altında çatırdayan rahat şömineleri andıran Adirondack cazibesi var. "Dürüst olmak gerekirse, mükemmel bir ev değil ve asla olmayacak. Ancak tonlarca kişiliğe ve harika bir enerjiye sahip ve kusurlar yalnızca Emma ile geliştirdiğimiz anlatıya katkıda bulunuyor,” diyor Trohman. 




Dekorasyona bakıldığında Ettore Sottsass aynası ve Milo Baughman şezlongu da dahil olmak üzere harika vintage hazineleri ve Faye Toogood ve Material Lust gibi çağdaş tasarımcıların sipariş üzerine yaptığı bir dizi çalışma göze çarpıyor. Bunların arasında kutulu vintage televizyon seti ve havuzun yanına dizilmiş mısır koçanı tabureleri bulunuyor. Evin en dikkat çeken öğelerinden biri de 1980'lerin başında SITE tarafından tasarlanan WilliWear ofisinde bulunan son moda tasarımcısı Willi Smith'in yeniden yapılanmış tuğla masasından esinlenerek düzensiz şekilde yığılmış cam bloklardan yapılmış özel bir Proem Studio konsolu.


“Emma’ya tuhaf bir fikirle geldiysek bize ‘yapın onu’ derdi. Bize güvendi. O yüzden biz de kendimizi alışılmışın dışına çıkmaya zorladık.” diye açıklıyor Trohman.