Paris'te Romantik Bir Kaçamak: Hôtel de la Boétie

08 Mart 2024

Beata Heuman tarafından tasarlanan Hôtel de la Boétie, 18. yüzyılın rokoko tarzını modern tasarımla birleştiriyor.

Beata Heuman tarafından tasarlanan Hôtel de la Boétie, Paris'in kalbinde mükemmel bir romantik kaçamak sunuyor. Touriste portföyüne altıncı eklenen tesis, Luke Edward Hall'un Hôtel Les Deux Gares'i ve Chloé Nègre'nin gösterişli Hôtel de Beauregard'ının izinden giderek film benzeri bir tasarım yaklaşımı sunuyor.

Paris'in sekizinci bölgesinde, Champs-Élysées’nin yakınında yer alan 40 odalı tesis, şık iç mekanlara sahip olup rokoko tarzını modern tasarımla birleştiriyor. Binanın 19. yüzyıl mimarisinin cephesi, zengin blok renkleri, doğal ahşap, paslanmaz çelik ve pirinçten oluşan sade iç mekanlara ev sahipliği yapıyor.


Lobi gümüş duvar kağıdıyla kaplanmış bir tiyatro salonuna açılıyor. Çim yeşili halılar yatak odalarına kadar uzanıyor ve üç renk şeması sergiliyor: parlak mavi; kahverengi tonları; ve üst iki katta açık, havadar bir mavi. Yatak odalarında Heuman'ın orijinal yatak başlıkları ve Cappelle Medici'nin Floransa'daki işlemeli mermer zeminlerinden ilham alan döşemeli, heykelsi halılar bulunuyor.

Otelin temiz ve modern tasarımı, özenle seçilmiş doğal ve sağlam malzemelerle şekillenmiş, zarif bir estetiği yansıtıyor. Çalışma masaları, komodinler ve kahvaltı masaları gibi öğeler, zaman içinde kendine özgü bir güzellik kazanacak şekilde özenle seçilmiş ahşap malzemeden üretildi. Eski otelin mevcut unsurları da mümkün olduğunca korundu ve mermer giriş, asansör ve merdiven gibi yeni tasarımla yeniden işlendi.


Heuman, otellerin sadece bir veya iki günlük konaklamadan ibaret olmadığına inanarak, bu mekanların tasarımcılar için bir konsept ve ruh halini keşfetme fırsatları sunduğuna vurgu yapıyor. Otel tasarımını bir sahne dekoru gibi düşünmenin, ev tasarımından farklı bir perspektif sunduğunu ifade ediyor. Heuman, konut tasarımında müşterinin odak noktasında olduğunu belirtirken, otel tasarımında ise kendi vizyonlarının ön planda olduğunu ve bu durumun yaratıcı açıdan yeni olanaklar sunduğunu belirtiyor.

Aynı zamanda, otelin markalaşması üzerinde çalışmanın kendileri için heyecan verici bir ilk olduğunu paylaşıyor. Bu süreçte, sadece bir kişinin değil, aynı zamanda otelin genel atmosferinin ve karakterinin tasarımında kendi yaratıcı vizyonlarını ön plana çıkarma fırsatını bulduklarını ifade ediyor. Bu yaklaşım, tasarımcıların otel mekanlarını sadece konaklama alanları değil, aynı zamanda özgün birer sanat eseri olarak ele alarak, tasarımlarına daha fazla derinlik ve kişisel ifade katabilecekleri bir perspektifi beraberinde getiriyor.