Q&AJournal: Begüm Başoğlu

27 Aralık 2022

Q&AJournal serisinde bu hafta yazar, küratör ve eğitimci Begüm Başoğlu’nu ağırlıyor; çok yönlü yazarın kendine has dünyasını konuşuyoruz.

Q&AJOURNAL: Begüm Başoğlu

Q&AJournal serisinde bu hafta yazar, küratör ve eğitimci Begüm Başoğlu’nu ağırlıyor; çok yönlü yazarın kendine has dünyasını konuşuyoruz. Ege Erim ile birlikte kaleme alıp derledikleri son kitapları Müşterek Düşünceler’i, ondan öncesini, yazarın hayata bakış açısını ve sadeliğe övgüyü Başoğlu’ndan dinlemek bir keyif. 

Kısa süre önce Tüyap’ta Sade’nin 7. yaşını kutlarken Müşterek Düşünceler’in de ilk imza gününü gerçekleştirdiniz. Her ikisi özelinde okuyucularınızdan nasıl geri dönüşler aldınız? 

Sade, 2015’te yayınlandığında çok kısa bir süre içinde binlerce insana ulaştı. Sade yaşamaya dair ilk yazılmış Türkçe kaynak olmasından da hareketle birleştirici bir güce sahip oldu, harika bir topluluk oluştu. Bizden bağımsız bir yol çizdi kendine, nitekim bugün de hala o yolda yaşamları hafifleterek anlamlandırmaya devam ediyor. Müşterek Düşünceler ise daha küçük bir toplulukla bağ kurabildi diyebiliriz. Ne mutlu bize ki yine çok değerli geri dönüşler aldık. Onu kalbe, zihne tesir eden küçük haplar olarak gören, başucunda tutup her defasında rastgele bir sayfa açarak bambaşka yolculuklara çıktığını, birçok meseleyi bu sayede sorguladığını ve en çok da müşterek olduğumuzu hatırlattığı için çok iyi geldiğini söyleyen okurlarımız var. 

 

 

 

Bunların dışında, hayatınızdaki ana kavşakları ve sizi biraz daha yakından tanımak da istiyoruz.

İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra Istituto Europeo di Design Milano’da aldığım moda eğitimini tarih alanına odaklanarak tamamladım. İtalya’da geçirdiğim bir yıl dışında her zaman burada yaşamayı tercih ettim. Yirmili yaşlarımdan itibaren kitapların başrolde olduğu bir dünya kurdum kendime, şimdi kırklarımda hala bu dünyanın içinde yeni şeyler üretmeye, paylaşmaya devam ediyorum. Bilgiye duyduğum hayranlık ve yazıya duyduğum heyecanın, yaşamımdaki çok baskın şekillendirici güçler olduğunu söyleyebilirim. 

Müşterek Düşünceler’in yaratım sürecinden, okuyucuda bırakmasını umduğunuz izden, şahsi yaşamınızda nerede durduğundan da bahsetmek isteriz. 

2015'te 'Sade' ile eşzamanlı olarak sadeyasamak.com isimli bir platform kurduk ve dört yılın sonunda aldığımız bir yıllık “sabbatical” kararımıza dek sitemizde her hafta yeni bir yazı paylaştık. Bu metinlerin bir başucu kitabına dönüştürülmesinin en çok da okurlarımızın talebiydi. Sosyal medyada pek de yer almadığımız için bizi yakından takip etmek isteyen okurlarımız için bunun mümkün olmadığını biliyorduk, bu yüzden kalıcı bir şey olsun istedik. Yazıların, temelde Ege ve benim hayat görüşlerimizi, izlenimlerimizi, kendi soru ve cevaplarımızı içimizden geldiği gibi aktardığımız kısa düşünce parçacıkları olduğunu söyleyebiliriz. Sürece gelecek olursak, o yazıları dünyayı sarsan bir pandeminin ortasında, ben oğluma hamileyken bir araya getirdik. Dolayısıyla dört yıllık bir çalışma, yaklaşık altı ay içinde yeniden toparlanarak bir kitaba dönüştü.



Bir başka yazar ile (Ege Erim) ile çalışmak nasıl bir süreç, tek başınıza çalışmak ile nasıl bir fark deneyimlediniz?

Ege ile bizi buluşturan konu edebiyat olduysa da; henüz tanıştığımız gün sade yaşama dair duyduğumuz ortak tutkuyu fark ettik ve bunu okuyucularla paylaşma fikri doğdu. İkimiz için birlikte yazma süreci son derece organik ve basit gelişmişken; kitap çıktıktan sonra en çok aldığımız sorulardan biri, “iki kişi bir kitabı nasıl yazdınız?” idi.  Çoğu kişi için süreci zorlaştırabileceği düşünülen bu durum bizim için çok olağandı. Farklı seslerin ortak bir dünyada buluşmasını ilham verici bulduk. Ortak bir çalışmanın belki de en gerekli şartı aynı çalışma disiplinine sahip olmak- aksi takdirde birlikte bir eser çıkarmanın imkansız ya da en azından çok zorlayıcı olduğu görüşündeyim. Tabii şunu da eklemeyelim: O yazılar yine bireysel olarak yazılmış metinlerin bir araya getirilmiş hali. Dolayısıyla o büyülü bulduğumuz kelimelerle baş başa olma durumu, ikimiz için de zaten hep mevcuttu. 

Bir de moda geçmişiniz var. Hala Vitali Hakko Kreatif Endüstriler Kütüphanesi’nin küratörlüğünü yapıyor; Vakko Esmod İstanbul'da eğitimler veriyorsunuz. Moda ile aranızdaki ilişkiyi nasıl ifade edersiniz?

Modaya ilgi duyduğumu çok erken yaşlarda keşfettiysem de ilerleyen yıllarda bu ilginin özellikle sebep-sonuç ilişkisine, diğer toplumsal meseleler ve sanat dallarıyla olan etkileşimine yoğunlaştığını fark ettim ve yolumu bu şekilde çizmek istedim. Özellikle 20.yüzyıla muazzam bir ilgi duyuyorum. 1920’lerin Paris’i, 60’ların Londra’sı, 70’lerin New York’u gibi belli sahneler moda, müzik, fotoğraf ve sinema bağlantılarıyla beni çok heyecanlandırıyor. Dönemleri şekillendiren tasarımcılar, onlara ilham kaynağı olmuş ikonlar, zamanın ruhundan yaratılmış eserlerin hepsi çok değerli bir bütün. Ayrıca, kitaplarla her zaman büyülü bir ilişkim oldu. Onlarla olan bu kıymetli bağımda şapkam değişebiliyor. Bazen onları kaleme alan bir yazarım, bazen dilimize kazandıran bir çevirmen, bazen bir sanat kütüphanesi için seçen bir küratör, bazen de en çok onlar sayesinde edindiğim bilgileri kuşaklara aktaran bir eğitmen. Ama kitaplar hep oradalar. Ve iyi ki varlar. 

Sadelikten soyut ve somut olarak siz neler anlıyorsunuz? Bunu yaşamınıza hangi alanlarda uygulayıp; hangi noktalarda uygulamakta zorlanmıştınız?

Sadelik, benim için bana yük oluşturan şeylerden arınıp iyi gelenlere yer açmak. Hikayem iş alanında içinde daha iyi hissettiğim bir dünya kurma hedefiyle başladıysa da, sade yaşam dendiğinde çoğunlukla ilk akla gelen şey eşyalarla ilişki oluyor. Benim de sonraki duraklarımdan biri bu oldu. Hatıralara fazlasıyla önem veren biri olarak belki de en çok o alanda zorlandım. Zaman içinde neyin değerli bir hatıra, neyin ise çok da özel bir anlam ifade etmeyen bir yığın olduğunu ayırabilir noktaya geldim. Ardından hayatımdaki insanlarla ilişkilerimi, sağlık seçimlerimi, finansal durumumu mercek altına aldım. Ve şimdi görüyorum ki, sorular, sorunlar çokça değişebiliyor ancak cevabı hep sade olanda bulmak çok büyüleyici. Benim için kıymetli bir el feneri o. Beni en sevdiğim halime dönüştüren, bir defa geldiğimiz şu dünyayı en keyifli, üretken ve farkındalık içinde yaşayabilmem için bana yol açan müthiş bir el feneri. 

Müşterek Düşünceler’de de farkında olmak ve değişebilmek konularına odaklanıyorsunuz. Kitapta bu alanda söylediğiniz yeni sözler neler?

Farkındalık, bir kavram olarak çok aşina olduğumuz ancak uygulama konusunda çok parlak bir durumda olmadığımızı düşündüğüm bir konu. Belki de günümüzün en büyük yanılsamalarından biri bu. Bildiğimiz şeyleri yaptığımızı zannetmek... Örneğin meditasyonun farkında bir yaşam için yararlı olduğunu duymamış olanımız yoktur sanıyorum ama kaçımız ona şans verdik? Bütün mesele günlük yaşamlarımızda o somut, bize iyi gelecek olan adımları atmak. Değişim çokça kafa yorduğum, dünyanın çok daha iyi bir yer haline gelmesinin bireysel yaşamlarımızdaki seçimlerden geçtiğine inandığım bir konu. ‘Ne kadar etki alanımız var ki’ yanılsaması, düştüğümüz tehlikeli bir durum. Oysa yaptığımız her seçimin muazzam bir etkisi var. Kendi hayatlarımız, çevremizdeki insanlar, parçası olduğumuz sektör, vatandaşı olduğumuz ülke ve elbette tüm dünya için. Müşterek Düşünceler, işte bu değişimin yaşamın çeşitli alanlarında ne denli mümkün olabildiğini, elimizde olmadığını zannettiğimiz birçok şeyin kendi elimizde olduğunu hatırlatmayı hedeflemiş bir kitap. Müşterek Düşünceler’in İngilizce çevirisi olan Mutual Musings’e Kobo ve Kindle gibi dijital platformlardan erişilebildiğini paylaşmak isterim. Dünyanın dört bir tarafından, çok farklı kültürlerden okurlara ulaşabilecek olmayı mutluluk ve heyecan verici buluyoruz.